|
| Nazım Hikmet Şiirleri | |
|
+6karambol uykusuz ASİL olric gleti briseis 10 posters | Yazar | Mesaj |
---|
briseis Yazar
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 32 Puan : 0 Kayıt tarihi : 05/10/08
| Konu: Nazım Hikmet Şiirleri Perş. Kas. 13, 2008 6:27 pm | |
| Güzel Günler Göreceğiz | Güzel günler göreceğiz çocuklar Motorları maviliklere süreceğiz Çocuklar inanın, inanın çocuklar Güzel günler göreceğiz, güneşli günler Motorları maviliklere süreceğiz Hani şimdi bize Cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır, Yalnız cumaları, yalnız pazarları Hani şimdi biz bir peri masalı dinler gibi seyrederiz Işıklı caddelerde mağazaları, Hani bunlar 77 katlı yekpare camdan mağazalardır. Hani şimdi biz haykırırız Cevap: Açılır kara kaplı kitap: Zindan Kayış kapar kolumuzu Kırılan kemik, kan Hani şimdi bizim soframıza Haftada bir et gelir Ve, çocuklarımız işten eve Sapsarı iskelet gelir Hani şimdi biz İnanın, güzel günler göreceğiz çocuklar Güneşli günler göreceğiz Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar Işıklı maviliklere süreceğiz Çocuklar inanın, inanın çocuklar Güzel günler göreceğiz güneşli günler Motorları maviliklere süreceğiz |
| |
| | | briseis Yazar
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 32 Puan : 0 Kayıt tarihi : 05/10/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Perş. Kas. 13, 2008 6:29 pm | |
| HÜRRİYET KAVGASI Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga dalga aydınlık oldular, yürüdüler karanlığın üstüne. Meydanları zaptettiler yine. Beyazıt'ta şehit düşen silkinip kalktı kabrinden, ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını yıktı Şahmeran'ın mağarasını. Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Cuma Kas. 14, 2008 9:33 pm | |
| BELKİ BEN... Belki ben o günden çok daha evvel, köprü başında sallanarak bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım. Belki ben o günden çok daha sonra , matruş çenemde ak bir sakalın izi sağ kalacağım... Ve ben o günden çok daha sonra: sağ kalırsam eğer, şehrin meydan kenarlarında yaslanıp duvarlara son kavgadan benim gibi sağ kalan ihtiyarlara, bayram akşamlarında keman çalacağım... Etrafta mükemmel bir gecenin ışıklı kaldırımları Ve yeni şarkılar söyleyen yeni insanların adımları...
Nazım Hikmet
Aşk Mönüsü Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin sen ülkemin yaz geceleri gibisin saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında beni unutma ah! saklı gülüm sen hem zor hem güzelsin şiirlerimin ılıklığında açılmalısın sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi sen memleketim kadar güzelsin ve güzel kal...
Nazım Hikmet
BEN -SEN -O O, yalnız ağaran tanyerini görüyor ben, geceyi de Sen, yalnız geceyi görüyorsun, ben ağaran tanyerinide.
Nazım Hikmet
Ben Senden Önce Ölmek İsterim Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin Fedakarlığımı anlıyorsun vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? İçimden bir şey : belki diyor.
Nazım Hikmet |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Cuma Kas. 14, 2008 9:35 pm | |
| BİR AYRILIŞ HİKAYESİ... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artık biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR...
Nazım Hikmet
Bir Fotoğrafa.... Karşımdasın işte... Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni. Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim. Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim. Tıkandığım o an, Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte, Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim. Ellerim boşlukta, ben darda kaldım. Ellerim buz gibi, ben harda kaldım. Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi...
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme. Bakış açım belli oldu yine. Geride kalan, ardından bakar gidenlerin. Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.
Demiştim sana hatırlarsan: �Önemli olan �zamana bırakmak� değil, �zamanla bırakmamak�tir..� Şimdi bana, geçen o zamanın Unutulmaz sancısı kalır
Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
Nazım Hikmet |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Cuma Kas. 14, 2008 9:44 pm | |
| Bulutlar Adam Öldürmesin Analardır adam eden adamı aydınlıklardır önümüzde gider. Sizi de bir ana doğurmadı mı? Analara kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.
Koşuyor altı yaşında bir oğlan, uçurtması geçiyor ağaçlardan, siz de böyle koşmuştunuz bir zaman. Çocuklara kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.
Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.
İhtiyarlıkta aklına insanın, tatlı anıları gelmeli yalnız. Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın, efendiler, siz de ihtiyarsınız. Bulutlar adam öldürmesin.
Nazım Hikmet
Cenaze Merasimim Bizim avludan mı kalkacak cenazem? Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? Asansöre sığmaz tabut, merdivenler daracık
Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, belki ıslak asfaltıyla yağmur. Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.
Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem, bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur. Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, meraklıdır ölülere çocuklar.
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz. Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla. Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize...
Nazım Hikmet
Çekilmez Bir Adam Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi Azgın bir hayvan döver gibi O gün çalışıyorum Sonra birde bakıyorsun ki Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet Çekilmez bir adam oldum yine Uykusuz, aksi, lanet Yine her seferki gibi haksızım Sebep yok olması da imkansız Bu yaptığım iş ayıp rezalet Fakat elimde değil Seni kıskanıyorum.
Nazım Hikmet
Dostluk Biz haber etmeden haberimizi alırsın, yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar, elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler, alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider, dostluk, sen yanı başımızda kalırsın
Nazım Hikmet
Dünyayı Verelim Çocuklara... Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında dünyayı çocuklara verelim kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi hiç değilse bir günlüğüne doysunlar bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet
|
| | | gleti Yazar
Mesaj Sayısı : 17 Yaş : 32 Puan : 2 Kayıt tarihi : 13/11/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Ptsi Ara. 22, 2008 6:32 pm | |
| YAŞAMAYA DAİR 1 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için... | |
| | | olric Praksist - Yazar
Mesaj Sayısı : 202 Yaş : 34 Nerden : bizans Puan : 179 Kayıt tarihi : 14/10/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Ptsi Ara. 22, 2008 10:20 pm | |
| çok eleştiri duydun Mavi Gözlü Dev filmiyle ilgili. ama izleyince biraz haksızlık yapıldığını hissettim.. şiddetle tavsiyemdir..l ütfen izleyiniz.. | |
| | | ASİL Yazar
Mesaj Sayısı : 18 Yaş : 34 Puan : 0 Kayıt tarihi : 16/12/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Perş. Ara. 25, 2008 6:54 pm | |
| GÜNEŞİN SOFRASINDA SÖYLENEN TÜRKÜ
Dalgaları karşılayan gemiler gibi, gövdemizle karanlıkları yara yara çıktık, rüzgârları en serin uçurumları en derin havaları en ışıklı sıra dağlara. Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu. Önümüzde bakır taslar güneş dolu. Dostların arasındayız! Güneşin sofrasındayız! Dağlarda gölgeniz göklere vursun, göz göze yan yana durun çocuklar. Taşları birbirine vurun çocuklar. Doldurun çocuklar, doldurun doldurun doldur içelim. Başları göklere atalım serden geçelim. Heeey, nerden geçelim? Yalnayak koşarak devlerin geçtiği yerden geçelim. Heeey hop Heeey hep birden geçelim. Doldurun çocuklar, doldurun doldurun, doldur içelim. Dostların arasındayız! Güneşin sofrasındayız! NAZIM HİKMET RAN
| |
| | | uykusuz Yazar
Mesaj Sayısı : 15 Yaş : 33 Nerden : iSTANBUL Puan : 0 Kayıt tarihi : 18/12/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Cuma Ara. 26, 2008 2:55 pm | |
| çok güzel ASİL'cim emeğine sağlık. | |
| | | karambol Yazar
Mesaj Sayısı : 9 Yaş : 33 Nerden : istanbul Puan : 4 Kayıt tarihi : 25/10/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Salı Şub. 17, 2009 12:50 am | |
| KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA
Kosmosda bizden başka düşünen var mı var bize benzer mi bilmiyorum belki bizden güzeldir bizona benzer mesela ama çayırdan nazik belki de akarsuyun şankına benzer belki çirkindir bizden karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri belki de kapı gıcırtısına benzer belki ne güzeldir bizden ne de çirkin belki tıpatıp bize benzer ve yıldızlardan birinde hangisinde bilmiyorum yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz hangi dilde bilmiyorum yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla Tovariş diyecek söze bu sözle başlayacak biliyorum Tovariş diyecek ne üs kurmaya geldim yıldızına ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe Kola-kola satacak da değilim selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına, bedava ekmek ve bedava karanfil adına mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına "Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber" diyebilmek adına evlerin yurtların dünyaların ve kosmosun kardeşliği adına | |
| | | olric Praksist - Yazar
Mesaj Sayısı : 202 Yaş : 34 Nerden : bizans Puan : 179 Kayıt tarihi : 14/10/08
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Salı Şub. 17, 2009 8:25 pm | |
| kosmos: liseli yıllarımda radyo programımın adıydı..bak hislendim eskiye gittim şimdi.. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Paz Ocak 24, 2010 5:57 pm | |
| KARIMA MEKTUP
Bir tanem! Son mektubunda: "Başım sızlıyor yüreğim sersem!" diyorsun.
"Seni asarlarsa seni kaybedersem;" diyorsun; "yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.
Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgili; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nâzım'a!
Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim...
Karım benim! İyi yürekli, altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim; ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Paz Ocak 24, 2010 5:59 pm | |
| HASRET
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekliyor beni bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık. Aynı daldan düşüp ayrıldık. Aramızda yüz yıllık zaman, yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta koşuyorum ardından.
Nazım Hikmet Ran |
| | | tutku Forum Yazarı
Mesaj Sayısı : 25 Yaş : 31 Puan : 60 Kayıt tarihi : 19/11/09
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Çarş. Şub. 03, 2010 11:29 pm | |
| Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
Nazım HiKMET | |
| | | praksist_baris Yönetici
Mesaj Sayısı : 282 Yaş : 33 Nerden : evren... Puan : 242 Kayıt tarihi : 29/09/08
| | | | DilaraÖzkan Yazar
Mesaj Sayısı : 5 Yaş : 31 Nerden : istanbul Puan : 20 Kayıt tarihi : 29/12/09
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Perş. Şub. 04, 2010 1:34 am | |
| BİR CEZAEVİNDE TECRİTTEKİ ADAMIN MEKTUPLARI
I
Senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım. Malum ya, bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var, (bizlere âlâtı-katıa verilmez), ne de başı bulutlarda bir çınar. Belki avluda bir ağaç bulunur ama gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak... Burası benden başka kaç insanın evidir? Bilmiyorum. Ben bir başıma onlardan uzağım, hep birlikte onlar benden uzak. Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak. Ben de kendi kendimle konuşuyorum. Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi şarkı söylüyorum karıcığım. Hem, ne dersin, o berbat, ayarsız sesim öyle bir dokunuyor ki içime yüreğim parçalanıyor. Ve tıpkı o eski acıklı hikâyelerdeki yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek, mavi gözleri ıslak kırmızı, küçücük burnunu çekerek senin bağrına sokulmak istiyor. Yüzümü kızartmıyor benim onun bu an böyle zayıf böyle hodbin böyle sadece insan oluşu. Belki bu hâlin fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır. Belki de sebep buna bana aylardır kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan bu demirli pencere bu toprak testi bu dört duvardır...
Saat beş, karıcığım. Dışarda susuzluğu acayip fısıltısı toprak damı ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran bir sakat ve sıska atıyla, yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.
Bugün de apansız gece olacaktır. Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın. Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan bu ümitsiz tabiatın ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır. Yine o malum sonuna erdik demektir işin, yani bugün de mükellef bir daüssıla için yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam. Ben, ben içerdeki adam yine mutad hünerimi göstereceğim ve çocukluk günlerimin ince sazıyla suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı seni böyle uzak, seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi kafamın içinde duymak...
II
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar. Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire... Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar, dışarda bozkırın üstünde pırıltılar... Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet, suyu donmayan testi ve sabahları çimentonun üstünde güneş... Güneş, artık o her gün öğle vaktine kadar, bana yakın, benden uzak, sönerek, ışıldayarak yürür... Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara, başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı : dışarda akşam olur, bulutsuz bir bahar akşamı... İşte içerde baharın en kötü saati budur asıl. Velhasıl o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı hürriyet denen ifrit... Bu bittecrübe sabit, karıcığım, bittecrübe sabit...
III
Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım... | |
| | | DaRkSiDe Yazar
Mesaj Sayısı : 4 Yaş : 30 Puan : 4 Kayıt tarihi : 02/07/09
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Şiirleri Çarş. Şub. 24, 2010 6:16 pm | |
| ONLAR Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Onlar ki uyup hainin iğvasına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman. En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır. Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için : zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi. | |
| | | | Nazım Hikmet Şiirleri | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |