Özgür Sinemacılar Manifestosu
“Hepimiz sinemacıyız”
Aristoteles’in dediği gibi, kurmaca (fiction), bir yapılandırma operasyonu olarak yaşama biçim verdiği için.
Ranciere’in altını çizdiği gibi, olgusal gerçekliği düşünebilmek için onu önce kurmaca, yani kavranılır bir yapı haline getirmek gerektiği için.
Bu anlamda, hepimiz kurguluyoruz.
“Hepimiz Sinemacıyız”
Bir paradoksal "özdeşleşme" olarak:
"Hepimiz, Diyarbakır’da ve Kızıltepe´de ölen çocuklarız" demek gibi…
Hem toplum ve birey olarak kendi kendimizle olan kurmaca (fiction) ilişkimizi değiştirmek, hem de yerel bir haksızlıktan yola çıkarak herkese açık evrensel "özne-isimler” kurgulamak gibi paradoksal bir öneri.
Gerçekte olmadığımız bir şeyin haklı "davasını" içselleştirerek, onu kendi sorunumuz yaparak, demokratik ve kolektif özneleşme yaratma (kurgulama) önerisinde bulunmanın mümkün olacağını göstermek gibi.
Akıl tutulmasına yakalanan toplumların, bir duygu seli içersinde ulusal-etnik kimlikleri haykırdığı bir anda, istenmeyen etnik gurupların ya da farklı olan azınlıkların sokaklarda linç edilmemesi için, objektif kimliklerin dışında başka şekilde haykırmak gerekli:
“Hepimiz halkız!”
Herkese açık ve demokratik bir ortak-öznellik, bir ortak-insanlık yaratmak için.
"Hepimiz halkız" diyebilme demokratlığını unutup, sadece etnik ve lokal kimliklere sarılmanın cazibesine kapılan bir toplumsal ortamda "Hepimiz sinemacıyız" diyebilmek böyle paradoksal-sanatsal bir eğretileme.
Biraz soluk almak için...
Biraz durup düşünebilmek için.
Bu ülke toprakları üzerinde “ötekiler” üreten kendi özdeksellikleri üzerine kapalı cemaatler ile bir “berikiler” toplumu yaratmak değil; tersine, tüm etnik, kültürel-sosyal ve dinsel-mezhepsel kimliklerin üzerinde, özgürlük ve eşitlik temelinde yurttaşlığa ve kardeşliğe açık bir demokratik-halk, yani ortak-insanlık temelinde bir evrensel-politik “Biz” öznelliği yaratmak için.
“Hepimiz Sinemacıyız” şiarı kurmaca evrenin içinden çıkıp gelen sinemacılar kitlesi, Türkiye toprakları üzerindeki etnik gruplar, dinler ve kültürler mozaiği üzerinde, yani tüm reel kimliklerin üstünde böyle bir "demokratik halk figürü" aslında.
Sinema şeridinin imgeleminden çıkıp gelen insanlarla "Hepimiz sinemacıyız" derken, özünde bir sine-masal fikir olarak biz bu topraklar üzerinde birlikte yaşayan demokratik bir "Halkız" demek istiyor.
Yani herkes yaşamda kendi mesleğinin yanında bir de "sinema" yaptığı için bir objektif zemin haklılığı bulanarak "Hepimiz sinemacıyız" denmiyor burada.
Yüreklerin yandığı ve duyguların kabardığı bir toplumsal atmosferde, sadece etnik kimliklerin tüm halkın özdeşleşeceği tek özne-isimler olarak sunulmasının sokak linçlerine varan tehlikeli sonuçlarına dikkat çekmek ve tüm bunların dışında düşünceyi yeniden devreye sokan, paradoksal-demokratik önermelerde bulunmak gerektiğinin altını çizmek için...
Kısacası, "Hepimiz sinemacıyız", demek, bu topraklarda ne tür bir “Halk öznelliği” kurgulamakta olduğumuz sorusunu soruyor.
Ne tür bir sinema yapılmalı?
Hepimiz meslekten sinemacı değiliz belki, ama gerçekte hepimiz sinema yapıyoruz, kurguluyoruz. Sine-Masal’lar anlatıyoruz.
O halde soru şu:
Ne yapmalı?
Ne tür bir kurmaca kurgulamalı? Gerçekliği nasıl düşünmeli? Yaşama nasıl biçim vermeli?
Akıl tutulması ve öfke seli içinde savaşların, etnik katliamların, bombalamaların, sokak linçlerinin ve karanlık cinayetlerin kaynağı olan bir özdeksel-aynılık-kimliklerinin hiyerarşik dünyasını mı kurgulamalıyız?
Yoksa düşüncede yakılan özgürlük kıvılcımlarıyla, duyarlılıkta yaratılan eşitlik hisleriyle tüm kimlikleri öznel-özgürleş¬meye ve kardeşçe eşitlik içinde bir arada yaşamaya davet eden bir demokratik “Halk” öznelliği mi kurgulamalıyız?
Öteki kimliklere yaşam hakkı tanımayan linççi bir toplum mu kurgulamalıyız?
Yoksa tüm kimliksel var oluşların duyarlığında, kendi kendilerini ve dünyayı algılama biçimlerinde, imgelemlerinde, farklılıkları tasarımlama biçiminde öznel-ihtilâllar yaratan bir kurgulamayla hiçbir kimlik etiketi, hiç bir hiyerarşik biçim tarafından meşrulaştı¬rılmayan bir adilâne-yurttaşlık öznelliği, bir ortak-insanlık kurmacası mı yaratmalıyız?
Kısaca “Hepimiz sinemacıyız”; çünkü hepimiz kurguluyoruz. Yaşama ve gerçekliğe bir biçim veriyoruz.
Ama bu ülke topraklarına ne tür bir kurmaca, nasıl bir Sine-Masal gerekli?
Kurtlar vadisi mi?
Yoksa tüm özgür sinemacıların, yaşamı eşitlik ve özgürlük temelinde biçimlendiren kurmacalarıyla herkese açık olarak oluşturduğu evrensel bir ortak-insanlık, bir demokratik-yurttaşlık, kardeş halklardan oluşan bir politik öznellik dünyası mı?
Seçim Özgür Sinemacıların (yani tüm yurttaşların)…
Metin Gönen
Filozof yazar
10 Ekim 2008, İstanbul