Su uyur, Türk
askeri uyumaz
Andıç yazmak
ne kadar sürer, kestiremiyorum doğrusu. Dursun Albayımın andıcı alt tarafı üç
sayfa ve üç satır. Bu sayfaları yazmaya ne kadar zaman harcamıştır? Akşamüzeri
bir oturuşta yazıp bitirmiş midir, yoksa uzun uzun tartıp biçmiş, ter döküp
günlerce uğraşmış mıdır?
Şu nedenle merak ediyorum: Bizler 29 Mart günü
seçim sandıklarına gidip oylarımızı kullanırken, aynı saatlerde Albayım andıcı
kaleme alıyor olabilir miydi acaba? Nisan ayında yazılmış, ama günü belli değil.
Birkaç gün uğraşmış ve ayın ilk günlerinde tamamlayıp imzasını atmışsa, belki de
seçim günü harıl harıl yazıyordu, tam da seçmenlerin yüzde 40’ı AKP’ye oy
verirken.
Belki de birimizin oy pusulasını sandığa attığı saniyelerde,
şöyle yazmış Albayım: “Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir
İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP Hükümeti[nin]... faaliyetlerine son
vermek üzere...”.
Çok ciddi olmaya çalışırken farkına bile varmadan
gülünç olmak çok korkutur beni. Örneğin, Irak’ta 170.000 Amerikan askeri varken
George W. Bush, direnişe yardımcı olmaya gelenleri kastederek “Bütün yabancı
güçler Irak’tan çekilmelidir” dediğinde, dünyanın dört bir yanından niye
kahkahalar yükseldiğini anlayamamıştı.
Dursun Albayım da, demokratik
düzeni yıkmayı hedefleyenleri engellemek için ne öneriyor? Seçilmiş hükümeti
devirerek demokratik düzeni yıkmayı! Gülünç, ama aynı zamanda pek de değil.
On milyonlarcamız üç ay önce oy kullandık. Belediye başkanları seçtik.
Çok doğal, değil mi? “Ne var ki bunda?” denebilir.
Kürt illerinin hemen
hepsinde DTP kazandı, oy oranını arttırarak birinci parti oldu. Diyarbakır,
Dersim, Batman, Hakkâri ve Şırnak’ta koltuklarını korudu, Iğdır’ı MHP’den, Siirt
ve Van’ı AKP’den aldı. Devletin defalarca hedef gösterdiği, ikide bir dava
açtığı Osman Baydemir yüzde 65 alarak yine Diyarbakır belediye başkanı seçildi.
Çok doğal; ne var ki bunda? Değil mi?
Bütün bunlar doğal belki, ama
kaçınılmaz değildi. Hiçbiri olmayabilirdi.
Seçimler yapılmayabilirdi.
DTP çoktan kapatılmış ve tüm DTP’li belediye başkanları cezaevlerinde işkence
görüyor olabilirdi. Sayın Öcalan aramızdan ayrılmış ve ben “Sayın” dediğim için
gazeteye bu yazıyı “Görülmüştür” ibareli bir zarf içinde göndermiş olabilirdim.
Yüzde 40 oy almış olan AKP kapatılmış olabilirdi. Tayyip Erdoğan ve
Abdullah Gül Yassıada, İmralı veya başka bir adada askerî bir mahkemede
yargılanıyorken, Bülent Arınç mahkemeye bile gerek görülmeden çoktan asılmış
olabilirdi. Cemil Çiçek ve Vecdi Gönül gibileri, “Ya biz aslında vallahi
şeriatçı değiliz, bizim için sadece devlet kutsaldır” diye yalvarıyor olurdu,
ama şeriatçılara yardım ve yataklık etmiş olmaları affedilir miydi, bilmem.
Emekli Orgeneral Şener Eruygur astığı astık, kestiği kestik “Milli Şef”;
Mustafa Balbay ise kapatılmamış tek parti olan kukla CHP’nin kukla başbakanı
“Küçük Şef” olabilirdi. İlhan Selçuk tek kişilik bir Danışma Meclisi olarak
atanırdı.
Kemal Kerinçsiz’in hazırladığı yeni anayasa uyarınca,
başörtülü kadınlar, uzun saçlı erkekler, soyadı “yan” hecesiyle biten kişiler ve
yakasında ****** rozeti olmayanlar üniversitelerin çevresindeki elektrikli tel
örgünün en az iki metre ötesinden geçmek zorunda kalabilirdi.
Türk
bayrağı gördüğü anda hazırola geçip ******’ün Gençliğe Hitabesi’ni sert bir
sesle okumayanlar derhal tutuklanıp ellerine kazma kürek verilerek gömülmüş olan
silah ve mühimmatın ziyan olmaması için çıkarılması amacıyla ekipler halinde
ülke sathına yayılabilirdi.
Doğu Perinçek serbest bırakılır ve eski
müridi Soner Yalçın’la birlikte “Mao, Mustafa ve İsmi M ile Başlayan Diğer
İnsanüstü Varlıklar” ansiklopedisi yazmakla görevlendirilmiş olurdu. “Marduk”
maddesini Yalçın Küçük’ten ısmarlamış olurlardı. Darbenin “sol” kanadını
gereksiz işlerle meşgul edip etkisizleştirmeyi amaçlayan bu planı kimin düşünmüş
olduğu gazetelere konu olurdu.
Bu yazı yazılamıyor, bu gazete
yayımlanamıyor olabilirdi. Ülkedeki tek gazete zaten Cumhuriyet
olabilirdi.
Yani 29 Mart günü yaşadıklarımızın hiçbiri kaçınılmaz
değildi.
Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Yakamoz veya adını henüz
bilmediğimiz daha da şiirsel kod adlı darbe planlarından herhangi biri
gerçekleşmiş olsaydı, Dursun Albayım andıcını daha erken ve daha ikna edici bir
şekilde yazsaydı, ne seçim olacaktı, ne demokrasi, ne de başka bir şey.
Yıllardır hep beraber direkten dönüyoruz. Verilmiş sadakamız varmış.
Darbecilerin ve kurmuş oldukları geniş sivil çete örgütlenmesinin
ortadan kalkmadığı açık. “Ne yapalım, yenildik, vazgeçelim bari” demeyecekleri
de açık. Yaralı bir vahşi hayvan gibi tehlikeli oldukları, her türlü vahşeti
uygulayabilecekleri belli.
Böyle bir tehlike hiç olmamış ve bugün de
yokmuş gibi konuşan, yazan ve çizenler kime ve neye hizmet ediyor acaba?
Roni