Ağır kamyon şoförleri, “yolun sonunu göremiyorsanız, dönemece gelmişsiniz demektir” derler. Durumumuz biraz da öyle...
Şu açık ki, solsuz Türkiye soluk alamıyor. O nedenle demokrasiyi elle tutulur, özgürlüğü solunur, dayanışmayı görünür kılmak için kararlılığımızı ve inatçılığımızı ortaya koymak gerekiyor.
AKP iktidarı gücünü, biraz da solun güçsüzlüğünden alıyor. Zaman inisiyatif alma zamanıdır. O yüzden siyasetin gökkuşağını, değişimin soldaki öznesini, merkezini, zeminini inşa etmek gerekiyor.
Öte yandan siyasette beklenti yorgunluğu olduğunu da görüyoruz. Seçmenin yaklaşık yüzde 60’ının genç olduğu bir ülkede, seçmendeki gençleşmeye paralel olarak, solun oylarında düşme olması hazin bir tabloya işaret etmiyor mu?
Bir şey yapmanın en büyük düşmanı, bir şey yapıyor gibi gözükmektir. Aslında gerçekçi siyasi iddiaları olmayanların, varmış gibi göstermeleri, siyasi çürümenin en önemli nedenleri arasındadır.
Siyaset, toplumun ve geleceğin örgütlenmesidir, hayallerimizi gerçeğe dönüştürme faaliyetidir. Ama hayatta en zor şeylerden biri de, insanın kendi içindeki şeytanı taşlamasıdır.
Hayat bize defalarca gösterdi ki, dar grupçuluk yanlıştır. O nedenle solun eski hastalıklarının yeniden belirleyici olmasına izin vermek de yanlışın ilk adımıdır.
Özgürlükçü solun alameti farikası çoğulculuğudur; bir orkestranın zerafeti ile bir düdüğün tek sesliliği karşılaştırılabilir mi? Buna karşılık, simyacıların, “bütün metalleri birleştirirsek, altın olur” tezinin siyasette bir karşılığı olmadığı da çok aşikar. O nedenle de siyasi simyacılığa da kapılmamak gerekiyor. Kendi sözcüklerimizin tutsağı olmadan, hızla sözümüzü çoğaltmamız gerekiyor.
Sol, artık zaaflarına karşı zaaf göstermemelidir. Kaybedeceğimiz sadece zaaflarımızdır, ama kazanacağımız koskoca bir dünya vardır. Bildik olana dönmek kolay, ama bildik olanı aşmak zordur.
Sol kabuğunu kırmalı, kendisini bekleyen koskoca bir dünya olduğunu görmeli. Sol siyaset yüzünü geçmişe dönerek kabuğunu kıramaz. Bu kabuğun adı sekterizmdir. Geçmişin sekterizminin kötü tekrarları yerine, yeni bir politik kültür üzerinden kendimizi yenilemek durumundayız.
Sekterizm, fikri taassuptur. İnsanların ihtiyaçlarına ve koşullara uygun teori arayışı yerine, insanları ve koşulları teoriye uydurma çabasıdır. Sekterizm belki bazı psikolojik ihtiyaçları giderebilir, ama toplumsal ihtiyaçlara sekte vurur. Yıllardır varolan bu gerçekliğimizi dönüştürecek cesareti göstermemiz gerekiyor.
Sekterizm düşünsel enerjiyi de, fikri yaratıcılığı da, eleştirel düşünmeyi de engelliyor, birey merkezli siyaseti geliştirmiyor.
Halbuki bir politikanın geleceğini, taşıyıcılarının yaratıcılığı belirler. Soldaki mutaassıp ve muhafazakar eğilimler karşısında, devrimci bir yenilenmeyi sağlamak bu nedenle büyük önem taşıyor.
Tarihten ders çıkaramazsak, kendimiz tarihi bir vaka haline geliriz ve tarih bize ders vermeye devam eder. Sosyalizmi ve devrimciliği tarihten azade gören bir anlayışın gelişemeyeceğini biliyoruz. Sosyalizmin zaman aşımı olmaz, olsa olsa zamanın şartlarına göre uyarlanması olur.
Gelecekten umudunu kesenler, olayların seyrini değiştirmede yetersizlik duygusuna kapılanlar, ya geçmişe dönük yaşıyorlar ya da içlerine kapanıyorlar. Halbuki kendimizle yetinirsek, kendimizi yenileyemeyiz.
Solcular, diğer solculara ne kadar solcu olduklarını anlatarak, daha solcu olacaklarına inanmaktan vazgeçmiyor. Bu tutum politikasızlığı da gizliyor. Halbuki, başkalarının ne olduğunu değil, kendimizin ne olduğunu ortaya koymak gerekiyor.
Unutmayalım ki, Orhan Veli, “Sol elim, acemi elim, zavallı elim” şiirini boşuna yazmamış...
Suyu tutan ve kokutan sarnıç olmak yerine, taştan fışkıran bir pınar olmalıyız.