Bizi ve insanımızı en iyi anlatan büyük usta Yaşar Kemal i daha yakından tanımak ümidiyle..Yaşar Kemal’in
Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan
destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş
roman tekniklerinden yararlanarak vardığı üslup onu her bakımdan özgün bir
çağdaş sanatçı kimliğine ulaştırmıştır.
Kurduğu mit dünyası,
benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil,
yerel sözcükler ve deyimler, atasözleri, sövgüler onun anlatımını canlı ve
etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Yarattığı dünyanın dış
görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Yazarın İnce Memed adlı romanı yaklaşık 40 dile
çevrilerek yayımlanmıştır. Diğer romanları da çok sayıda yabancı dile
çevrilmiş; kitaplarının yurtdışındaki baskısı 140’tan fazladır. Bu bağlamda uluslararası
bir üne sahip olan Yaşar Kemal ilgili kurum ve kişilerce Nobel Edebiyat
Ödülü’ne de aday gösterilmiştir.
Asıl adı Kemal Sadık GÖKÇELİ. Nigâr Hanım ile çiftçi
Sadık Efendi’nin oğlu. Aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü’ne yakın
Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Günseli) köyünden olan ailesi Birinci
Dünya Savaşı’ndaki işgal yüzünden uzun bir göç süreci sonunda Adana’nın
Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşmişti.
İMKANSIZLAR NEDENİYLE
YARIM KALAN EĞİTİM Küçük yaşta bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybeden
Yaşar Kemal 5 yaşındayken babasının Hemite Camiinde namaz kılarken
öldürülmesine tanık oldu. Burhanlı köyü ilkokulunda başladığı ilköğrenimini
Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam ederken bir
yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk
ettikten sonra çeşitli işlerde çalıştı.
Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde ırgat kâtipliği
(1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), pamuk tarlalarında,
batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük
yaptı.
17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk
deneyimini yaşadı. Askerlikten sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara
ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye
döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra
arzuhalcilik yapmaya başladı. 1950’de Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine
aykırı eylemde bulunmak savıyla tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevi’nde yattı.
1951’de salıverilince İstanbul’a gitti.
CUMHURİYET GAZETESİ VE
YAZARLIK Kısa bir işsizlik döneminin ardından Cumhuriyet
gazetesinde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği fıkra yazarlığı ve
kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü (1951-63). 1962’de
girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Propaganda
Komitesi başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı.
1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini
bütünüyle roman yazma uğraşına verdi. 1967’de haftalık dergi Ant’ın kurucuları
arasında yer aldı. Sorumlusu olduğu bu derginin yayınları arasında çıkan
Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giydi. Bu karar
Yargıtay tarafından bozuldu. Ant dergisindeki yazılarından dolayı çeşitli
kovuşturmalara uğradı.
1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna
katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1995’te Der
Spiegel’de çıkan bir yazısı dolayısıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde
yargılandı, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezası ertelendi. PEN Yazarlar
Derneği üyesi. Halen İstanbul’da yaşamakta ve yazarlık ile yaşamını sürdürmekte
olan Yaşar Kemal bir çocuk babasıdır.
***
KÜÇÜK YAŞTA BAŞLAYAN
EDEBİYAT MERAKI Yaşar Kemal küçük yaşlarda halk edebiyatına ilgi duydu;
saz çalmaya, türkü söylemeye ve destanlar anlatmaya başladı. Yöredeki halk
ozanlarıyla karşılıklı atışmalar yaptı. İlkokulda okurken şiir yazmaya başladı.
Köy köy dolaşarak folklor ürünleri derledi. Bu yıllarda şiirlerini Kemal Sadık
Göğceli adı ile Türksözü (1939), Yeni Adana (1939) ve Vakit (1940)
gazetelerinde ve Varlık, Kovan, Ülkü, Millet, Beşpınar dergilerinde yayımladı.
1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi
çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de
yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık
onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi.
Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde Orhan
Kemal’le tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet”
1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de
askerliğini yaparken yazdı.
Gözleme dayanan bu ilk öykülerinde konularını Çukurova
ve Çukurova insanından aldı; bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç
doğa koşullarındaki savaşımını insan-doğa-çevre ilişkisi içerisinde ele aldı;
giderek uzun öykülere yöneldi.
YAŞAR KEMAL İMZASI
CUMHURİYET GAZETESİ SONRASI Cumhuriyet gazetesine girdikten sonra Yaşar Kemal
imzası ile yazmaya başladı. Bu dönemde Anadolu insanının iktisadi ve toplumsal
sorunlarını dile getirdiği dizi röportajları ile tanınmaya başladı: “Yanan
Ormanlarda Elli Gün” (1955), “Çukurova Yana Yana” (1955). “Dünyanın En Büyük
Çiftliğinde Yedi Gün” (1955), “Peri Bacaları” (1957). 1952’de yayımlanan ilk
öykü kitabı Sarı Sıcak’ta da yer alan “Bebek” öyküsünün Cumhuriyet gazetesinde
de yayınlanması ve 1953-54’te Cumhuriyet’te tefrika edilen ilk romanı İnce
Memed ile büyük ilgi uyandırdı.
Roman, ağalara karşı Çukurova’nın yoksul halkına arka
çıkan İnce Memed’in halkı için savaşımını konu alır. Roman kahramanının
Toroslar’da beş köyün bütün topraklarına sahip bir ağaya karşı direnişi ve
çekişmeleri uzun bir serüveni kapsar. Sonunda İnce Memed toprakları gerçek
sahipleri olan köylülere dağıtır, ağayı öldürür, dağa çekilip kayıplara karışır
ve bir efsane kişisi haline gelir.
İNCE MEMED “MECBUR
ADAM” ÖYKÜSÜDÜR Yazarın kendi deyimiyle “mecbur adamın” öyküsüdür İnce
Memed. Yayımlandığı dönemde büyük yankı yaratmış olan İnce Memed’de yazarın
geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararlanarak çağdaş düzeyde
romantik bir öykü kurduğu gözlenir.
Teneke (1967), Çukurova yöresindeki çeltik ağalarına
karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir
kaymakamın trajik öyküsünü işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Daha
sonra bu romanı iki perdelik oyun biçiminde sahneye uyarlamıştır.
Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı
“Dağın Öteki Yüzü” üçlemesinin ilk kitabı olan Orta Direk’te (1960) yazar,
“Torosların arka yanındaki” bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık
yapmak için, Çukurova’ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe
Çukurova’ya varışlarını anlatır.
YER DEMİR GÖK BAKIR Roman destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir
Türkçe ile kaleme alınmıştır. Bu “üçleme” yazarın, Orta Direk’in önsözünde de
belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve tanıklığıdır. Dizinin ikinci kitabı Yer
Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması öyküsüdür. Yer Demir
Gök Bakır’da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını değiştirmek için bir
umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun çaresiz kaldıkça
başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite sığınışlarını
anlatır.
Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda ise bir yandan
değişen koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir
kişinin bir cinayet mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında
korkunç sefalet koşullarında duygulanımlara kapılmadan, büyük bir
serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün ekonomik ve toplumsal gerçekliği,
köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren Yaşar Kemal Ölmez Otu’nda nesnel
koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana eğilir.
TOPRAK AĞALARININ
SANAYİCİ OLMALARI SÜRECİ “Irmak Roman” niteliğindeki “Akçasazın Ağaları” adlı
dizinin ilk iki kitabı Demirciler Çarşısı Cinayeti (1973) ve Yusufcuk Yusuf’ta
(1975) ülkenin tarihsel gelişimi sürecinde Çukurova’daki toplumsal yapının
değişimi anlatılır: Derebeyi artığı ağa tipinin çöküşünü, yok oluşunu ve bu yok
oluşa koşut giden gelişmeyi; bir başka yönüyle Demokrat Parti’nin kredi
yardımları ile tarımdan para kazanan ağaların sanayiye yatırım yapmalarını
anlatarak eski toprak ağalarının yavaş yavaş sanayici olmaları sürecini
betimler.
Hüyükteki Nar Ağacı’nda, Çukurova’da tarımdaki
makineleşme sonucunda ortaya çıkan işsizlik sorunu ele alınır. Çukurova’ya
çalışmaya inen kırsal kesim insanının bu yeni gelişme karşısındaki dramını ve
çaresizliğini işler.
“Kimsecik” üçlemesinin ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu yarı
özyaşam öyküsü niteliği taşımaktadır. Van Gölü kıyısındaki bir köyden yine
Çukurova’ya göçen bir ailenin karşılaştıkları sorunlar çevresinde göç serüveni
yansıtılır. Bu üçlemenin ortak noktasını köy insanlarının, özellikle de bir köy
çocuğunun duyguları, düşünceleri, özleyişleri oluşturmaktadır. “Korku” teması
bu “üçleme”nin odağında yer almaktadır.
ANADOLU EFSANELERİ VE
MASALLARDAN ALINTILAR Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu’nun efsane ve
masallarından yararlanmıştır. Halk öykücülüğünden yola çıkarak, sözlü gelenekte
yaşayan Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik öykülerini Üç Anadolu Efsanesi (1967)
adıyla yeniden kaleme almıştır.
Ağrıdağı Efsanesi’nde (1970) bir aşk olayından yola
çıkarak ve bu simgesel tema içerisinde baskı karşısında halkın dayanışma
gücünü; Binboğalar Efsanesi’nde (1971) ise Toros eteklerindeki Türkmen
göçebelerin yerleşik düzene geçmeleriyle ortaya çıkan güçlükleri, düş
kırıklıklarını ve geçmiş yaşamlarına duydukları özlemi anlatır. Osmanlının son
dönemlerinde haksızlıklara karşı dağa çıkmış bir eşkıyanın yaşamını Çakırcalı
Efe’de (1972) ele alır.
ÇUKUROVA DIŞI HİKAYELER
YETMİŞLERİN SONUNDA Yaşar Kemal 70’li yılların ortalarından itibaren
yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek ürünler vermeye
başlar. Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Kuşlar da Gitti (1978) ve Deniz Küstü
(1978) romanlarında yazar ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz
insanını konu edinir. Deniz Küstü’de büyük kentin karmaşasını, yozluğunu işler.
Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden yola çıkarak kente
yabancılaşmasını, deniz doğasının yok oluşunu yansıtır. Aynı olguyu Kuşlar da
Gitti’de çocukların dünyasından ele alır. Bir deniz kasabasındaki insanların
sorunlarını, uğraşılarını, birbirleriyle ilişkilerini Al Gözüm Seyreyle
Salih’te dile getirir.
“Bir Ada Hikâyesi” üçlemesinin ilk kitabı olarak kaleme
aldığı Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da Ege’de mübadele hükümleri gereğince
Yunanistan’a göç ettirilen Rumların boşalttığı bir ada ekseninde Balkan
Savaşı’ndan Sarıkamış’a, değin yakın tarihte yaşanan acıları dile getirir.
Roman ve öykülerinden yapılan uyarlamalarla çağdaş Türk
tiyatrosuna da katkıları olmuştur; Yer Demir Gök Bakır, “Uzundere” adıyla
1965’te, Teneke yazarın oyunlaştırması ile Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu
tarafından 1965’te ve Ağrı Dağı Efsanesi 1974’te çeşitli tiyatrolar tarafından
sahnelendi. Birçok yapıtı da sinemaya uyarlandı. Bunlardan “Beyaz Mendil”i
1955’te Lütfü Akad; “Namus Düşmanı”nı 1957’de Ziya Metin; “Alageyik”i 1959’da,
“Karacaoğlan’ın Sevdası”nı 1959’da ve “Ölüm Tarlası”nı 1966’da Atıf Yılmaz;
“Ağrı Dağı Efsanesi”ni 1974’te Memduh Ün; “Yılanı Öldürseler”i 1981’de Türkân
Şoray, “İnce Memed”i 1984’te Peter Ustinov ve “Yer Demir Gök Bakır”ı 1987’de
Zülfü Livaneli yönetti.
kaynak :
www.yasarkemal.net