(1906 – 1954 )
18 Kasım 1906′da Adapazarı’nda
doğan yazarın gerçek ismi Mehmet Sait’tir.
Moupassant ve
Çehov tarzı
durum öyküsünün Türk Edebiyatı’ndaki en önemli temsilcilerinden biridir. 1934
yılından itibaren kısa hikayeler, daha sonra kısa romanlar ve şiirler
yazmıştır. Genellikle toplumun alt kesimlerinden seçtiği kahramanları gerçekçi
bir yapıdadır. İnsancıl ve insanı
anlatan hikayeleri ile Sait Faik Abasıyanık “
kökü kendinde olan” büyük yazar olarak Türk edebiyatında büyük bir
yer edinmiştir. Sait Faik Abasıyanık kendini ve dünya görüşünü geri iten
herkese söyle cevap vermiştir ;
“bu hep
en son sorulacak olan soru! İnsanlar nerede ?” Sait Faik
Abasıyanık 1953 yılında Amerika da Mark Twain Ödülünü almış ve Mark Twain
derneğinin onur üyesi kabul edilmiştir.
Türkiye’nin en saygı değer Edebiyat ödüllerinden birine adı verilmiş ve bu
ödüller 1955 yılından beri dağıtılmaktadır.
1 Mayıs 1954′te
Burgazada’daki evinde sirozdan ölene dek yazmaya devam etti. 1963
yılında annesinin ölümünden sonra Burgazada’daki evi “Sait Faik Müzesi” haline
getirildi. Vasiyeti gereğince eserleri Darüşşafaka Derneği’ne bırakıldı. Annesi
Makbule Hanım’ın çabalarıyla ölümünden bir yıl sonra verilmeye başlanan hikaye
ödülü “Sait Faik Hikaye Armağanı” halen devam etmektedir.
Onun için söylenen
sözler arasında belki de onu en iyi anlatan söz şudur;
bu yüzyılın en önemli Türk yazarlarından biri ve özellikle kısa
hikayelerin kralı. Lirik ile renklendirilmiş kısa hikayeleri birçok kez taklit
edilmiş olup yine de eşsiz kalabilmiştir… SEMAVER ( 1936)Eser, Sait Faik Abasıyanık’ın 1936’ da yazdığı hikaye kitabıdır.Toplam on dokuz
ayrı hikayeden oluşmuştur. Kitaba adını veren ilk hikaye, İstanbul’da
Halıcıoğlu’ndaki bir fabrikada işçi Ali’nin ,annesiyle geçirdiği mutlu günleri
anlatır.Annesinin her gün , sabah ezanıyla kaldırdığı Ali,kızarmış ekmek kokan
odada semaverin kaynayışına dalar. Semaver onu her sabah hayata yeniden
bağlayan, evlerinin saadeti, büyük bir moral kaynağı haline gelmiştir.Semaver,
onun dünyasında içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrika
olarak canlanırdı. Ali’nin annesine ölüm, bir misafir,bir başörtülü, namazında
niyazında bir komşu hanım gelir gibi gelir. Ali annesini bir sabah vakti,
semaverin başında ölü bulur. Evlerinin saadet kaynağı “Semaver” bir daha
kaynamaz o evde…
Bunun dışında ;”Stelyanos Hrisopulos Gemisi, Kıskançlık ,İhtiyar
Talebe( kitabın en uzun ve en dramatik öyküsü ) Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz
Adam, Mahalle Kahvesi “ hikayeleri de bulunmaktadır.
Şiirlerine bakacak olursak;
Şimdi Sevişme Vakti
Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önümden geçen ak sakallı kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım, resimlerden...
Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.
Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe,
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.
Söylemeliyim,
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım.
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.
Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
Baygınlık getiren şiirler
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu Pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokakbaşlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...
Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boşa geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan’dan
Orhan Veli ‘den
Yunus’tan, Yunus’tan...
Bu şiiri beni en çok etkileyen şiir oldu. Bunun dışında : “Bir
Masa, Kırmızı Yeşil, Marikula Doğur, Mektup, O ve Ben, Söz Açınca, Yeis ”şiirleri
de vardır.