İHSAN ÇARALAN-caralan@evrensel.net
Haberlerdeki sınıfsallık!
Ajanslardan ve muhabirlerden yağmur gibi veri yağıyor.
Yurt dışı kaynaklı veriler; krizin derinleştiğine işaret ediyor. Adını kapitalizmle özdeşleştirmiş General Motors, City Gurup gibi büyük firmalardan iflasın eşiğinde olduğu haberleri gelirken borsalar, Obama’nın karizması, Hillary’nin kocasının hatırı, “dengeli AB”, “Japon mucizesi” filan tanımadan ezip geçiyor.
İçerde ise; egemen güç odaklarının, tek dertleri “krizden fırsat çıkarmak!” Aralarındaki çatışma da; bu fırsatlardan kimin, hangi kliğin çok yararlanacağı üstüne. En büyükler; bir aşağı doğru giden göstergelere, bir de stoktaki paralarının şişmeye devam etmesine bakıp “Kriz bizi hakikaten teğet geçiyor galiba” diyen mutlu yüz ifadesiyle konuşuyorlar.
Başbakan Erdoğan da, onlara bakıyor; “Yok, bakmayın siz kriz tellallarına; işler iyidir elhamdülillah!” diyerek, tüm dikkatini seçim sandığından yeni bir zaferle çıkmaya yoğunlaştırıyor.
Ama emekçilerden, halk katmanlarından gelen haberler öyle değil. Ülkenin her yanından bir yandan işten çıkarmalar, öte yandan çalıştıkları halde aylardır (kriz var gerekçesiyle) ücretlerini alamayanların protestolarının haberleri yağıyor. Açlık yoksulluk tehdidinin öne çıkardığı bireysel tepkilere her an işinden olacakların korkusu ve kredi kartı kredisini tüketenlerin telaşından gelen tepkiler karışıyor.
Her şeye karşın bu tepkilerin henüz hükümeti rahatsız edecek boyuta gelmediği de gözleniyor bu haberlerde. Çünkü hükümet ve onun başı henüz iane, sadaka ve boş vaatlerle oyalamayı başarıyor emekçileri.
“Biz halkın içinden geldik; onların sıkıntılarını bizden iyi bilen olmaz” dese de; hükümetin faaliyetlerine dair “kriz önlemi” haberleri; hükümetin, tümden sermayenin rahatı için bu önlemleri aldığını gösteriyor.
İşte bugün gazetemizde yer alan; “Devlet Parasız Yatılı Okullarına Giriş Sınavı” ile ilgili genelge haberi hükümetin zenginlerden yana olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Bu genelgenin gerekçesi ise, herhalde “krizin etkisine karşı önlem” almaktır. Açıkçası hükümet; “krize karşı önlem” derken en alt gelir guruplarından kesip en üst gelir gurubuna aktarmayı anlıyor. Devlet yatılı okullarında oynanan oyun da bunun küçük ama önemli bir kanıtı.
“Biz garip gurabanın hakkını savunuyoruz” diyenlerin yüzü kızarır mı acaba? Hala bir yüzleri var mıdır dersiniz!
Bütün bu; işten çıkarmalar, zenginlere servet aktarımları, doların 1.80 TL’ye vurması hayhuyu içinde; haber merkezlerini zorlayan haber yağmurunun bir diğer unsuru da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlanma hazırlıklarıdır.
Dünyada ve Türkiye’nin her yanında kadınlar büyük bir heyecanla bu günü kutlamaya hazırlanıyorlar. Krizin merceğinde, kadınların kurtuluşu ile sermayenin çıkarları arasındaki büyük zıtlaşmanın daha iyi görüldüğü, görüleceği anlaşılıyor.
Gazetemizin manşetine çıkan “İki Emine” haberi; bu bakımdan son derece çarpıcı.
Siyasal iktidarı elinde tutan, en tepedekinin eşi Emine ile, onun giyindiği firmanın kapısında aylardır hak mücadelesi veren işçi Emine’nin 8 Mart’ı aynı duygularla kutlaması elbette mümkün değil. Hatta birinci Emine, “8 Mart’tan da bize ne? Biz de böyle bir şey yoktur. Cennet anaların ayakları altındadır. Bir kadın daha ne ister. Beyefendinin de belirttiği gibi, biz yaratılanı yaratandan ötürü severiz!” demesi daha kuvvetli ihtimaldir. Eğer ki, bir “8 Mart açılımı” planlamıyorlarsa!
İkinci Emine ise; ne düşündüğünü haberimizde söylüyor zaten.
Krizin derinleşen baskısı yerel yönetim seçim haberlerinde de çarpıcı biçimde kendisini gösteriyor. Sermaye partilerin oy avcılığına karşı; demokrasi ve emeğin taleplerini sadece emekten yana partilerin sözcüleri dile getiriyorlar.
Sistemin güçleriyle emek cephesi böylesi karşı karşıya gelince sınıfsallık teori tartışması olmaktan çıkıp, haber tartışması olarak da önümüze geliyor. Sayfalarımızdaki her haber böyle de okunabilir.