AKP sadece dini muhafazakârlık üreten bir siyasi makine değil aynı zamanda cemaat ilişkileri aracılığıyla insanların ekmeğiyle oynayan işçi, emekçi düşmanı bir yapı.
Önceki gün Ümraniye‘de aynı anda sözde kriz gerekçesiyle işten çıkarılan ve işyerini terk etmeme eylemi yapan 350 Sinter işçisinin büyük çoğunluğu DİSK‘e bağlı Birleşik Metal-İş üyesiydi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi‘nin söylediğine göre, işveren işten çıkardığı işçilere "Sendikadan istifa edin, gelin işe başlayın" demişti.
Aynı şekilde, Brisa fabrikasında 3 gün süren işyeri işgalinin sebebi de buydu. İşveren krizi bahane ederek sendikalı işçilerin akitlerini feshetmişti.
Bir değil iki değil: Çokuluslu şirketlerden devlet kurumlarına kadar her yerde aynı şey yaşanıyor. İşverenler kriz lafı telaffuz edildiği andan başlayarak hükümet yanlısı olmayan sendikalara bağlı işçileri toplu katliama tabi tutuyor. Bu sistemli bir hareket.
IBM‘de DİSK üyesi işyeri temsilcilerinin işten atılması bir yandan, Kızılay‘da DİSK‘e bağlı 15 sendika üyesinin işten çıkarılması öte yandan.
Sendikasız hemşire severiz!
IBM ve Kızılay örneklerini yakından biliyorum. Kızılay Çapa Kan Merkezi‘nden atılan Arzu Örün, Meral Kırkan ve Funda Keleş bana yaşadıklarından bahsettiler.
Sendikaya üye oldukları anda başlayan hakaretler bir yana 15 yıllık, 21 yıllık hemşireler bir günde nasıl Kızılay binası bile olmayan Ardahan‘a gönderilmek istendiklerini anlattılar.
Hepsini toplayıp "Kaz sürüleri, maymunlar!" diye bağıran müdürleri, "Sendikaya üye olacaksınız gidip Hak-İş‘e üye olun" diyen yöneticileri, işlerini geri almak için girişimlerde bulunduklarında haklarında Emniyet‘e yapılan asılsız ihbarlar, geceleri gelen sendikadan istifa etmelerini söyleyen tehdit telefonları...
Hepsini dinledim. Ama en çarpıcı olan şuydu:
Ardahan‘a yapılan anlamsız tayinlere kılıf uydurmak için tam kriz sırasında Ardahan‘da 1 trilyonluk bina apar topar kiralanmış. Üstelik ne doktor ne hemşire var. Merkezde 2 ayda sadece bir kere kan alınmış. Yani Kızılay sendikayı kuruma sokmamak için kriz günlerinde 1 trilyonu havaya savurmuş.
Kızılay‘dan çıkarılan hemşirelerin açtıkları davanın ilk duruşması önümüzdeki cuma. Ne olacağını göreceğiz.
Olacaksan bizden ol!
DİSK Genel Başkanı Çelebi dün telefonda şöyle dedi:
"Avrupa da kriz yaşıyor ama işçi çıkarılmıyor. Krizde sendikaların üye sayısı artıyor. İşverenleri korkutan bu. Başbakan ‘Krizi fırsata çevireceğiz‘ demişti. Bazı işverenler de krizi böyle fırsata çeviriyor: İşten atmalarla."
Açık Toplum‘un yayımladığı "Türkiye‘de Farklı Olmak" araştırmasından bir paragraf:
"Esnafından memuruna kadar iş yaşamında yer alan çoğu kişinin ‘ben de sizdenim‘ mesajını vermek üzere (...) Ramazan‘da oruçlu olmasa bile oruçluymuş gibi davrandığını, işyerinde Zaman gazetesi bulundurmanın ya da dini cemaat toplantılarına katılmanın zorunlu hale geldiği, laik ya da sol sendikalardan istifa edip iktidar yanlısı sendikalara üye olduğu anlatıldı."
İşçi düşmanı cemaat
‘Onlardan olmayanların‘, onların beğenmediği sendikalara üye olanların neye maruz kaldıkları ortada: İşsizlik, açlık...
AKP sadece dini muhafazakârlık üreten bir siyasi makine değil aynı zamanda cemaat ilişkileri aracılığıyla insanların ekmeğiyle oynayan işçi, emekçi düşmanı bir yapı.
Özel sektördeki sendika üyelerinin işten atılmasını hoş görmekle kalmıyor, aynı zamanda, Kızılay gibi kadrolaşmanın yoğun olduğu yerlerde işçilere, memurlara açıkça "cemaat sendikalarını" dayatıyor.
AKP‘nin ve Anadolu‘da etkin olan Gülen cemaatinin, anti-komünist hareketin, yani yoksullarla işçilerin örgütlenmesine karşı yürütülen siyasi projenin birer yan ürünü oldukları düşünülürse bütün bu olup bitenler son derece tutarlı elbette. Ama mesele şu:
Eline Nur risalesi, ağzına zengin sofrasından dökülmüş zekât kırıntıları verilen yoksullar sadece zenginleri daha çok zenginleştiren ‘cemaatlerin‘ işçi, yoksul düşmanı yüzünü ne zaman görecekler?