İÜ'den yedi öğrencinin 1978'de öldürüldüğü saldırıyla ilgili yargılamanın yeniden başlatılmasını sağlayan Avukat Cem Alptekin davanın zaman aşımına uğratılmasını kabul etmiyor. "Yeni TCK'ya göre sürenin 45 yıl olduğunu" söyleyen Alptekin zaman aşımı kararını da Yargıtay'a götürüyor. “Aslında bu dava çoktan, hatta olayın meydana geldiği gün itibariyle zaman aşımına uğramıştı. Çünkü bu dava derin bir olayın davasıydı ve bu olay kapatılacaktı. Nitekim açılan davada delillerin nasıl toplanamadığını ve karartıldığını daha sonra görmüş olduk.”
16 Mart 1978'de İstanbul Beyazıt meydanında üzerilerine bomba atılan yedi devrimci öğrencinin ölümüyle sonuçlanan katliamın izini sürerek, dosyanın kapatılmaması için 10 yıldır mücadele eden avukat Cem Alptekin, yerel mahkemenin zaman aşımı kararını kabul etmiyor.
Dün görülen son duruşmada mahkeme, olayın üzerinden 30 yıl geçtiği gerekçesiyle "zaman aşımı" gerçekleştiğine karar vermişti.
Katliam sırasında kendisi de bir hukuk öğrencisi olan
Cem Alptekin davanın zaman aşımına uğramasını bianet’e değerlendirdi. Alptekin "yeniden düzenlenenTürk Ceza Kanunu’na göre zaman aşımı süresinin 30 değil, 45 yıl olduğunu" söyledi.
1978'de gerçekleştirilen saldırıda
Hatice Özen, Baki Ekiz,
A.Turan Ören, Abdullah Şimşek,
Hamit Akıl ve
Murat Kurt olay yerinde,
Cemil Sönmez kaldırıldığı hastanede ölmüştü.
Alptekin davayı temyize götüreceklerini de sözlerine ekledi.
16 Mart Katliamı 30 yıl önce İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, öğle saatlerinde, üniversiteden çıkan bir grup solcu öğrenci üzerine bomba atıldı. Saldırı sonucu, Özen, Ekiz, Ören, Şimşek, Akıl olay yerinde, Sönmez kaldırıldığı hastanede ölmüş, 50 kişi de yaralanmıştı.
Polis Memurları Dayanışma Derneği
(Pol-Der) İstanbul Şubesi, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı. Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli
Reşat Altay'dı. Rütbe almayı sürdüren ve son olarak Trabzon Emniyet Müdürü olan Altay,
Hrant Dink cinayetinde de "ihbarı" değerlendirmediği gerekçesiyle görevden alındı.
1978'de açılan davada, dönemin Ülkü Ocakları Derneği
(ÜOD) İstanbul Şube Başkanı
Orhan Çakıroğlu, sonradan MHP milletvekili olan ÜOD yöneticilerinden
Mehmet Gül, dönemin MHP Gençlik Kolları Başkanı
Kazım Ayaydın, ÜOD'li
Sıddık Polat ve
Ahmet Hamdi Paksoy yargılandı. 1984'te tüm sanıklar beraat etti.
1995'te yeni tanıklarla yeni bir iddianame hazırlandı. Konuşmaması için öldürüldüğü iddia edilen
Zülküf İsot'un ablası tanık Remziye Akyol, emri MHP lideri
Alparslan Türkeş'in verdiğini açıkladı.
8 Temmuz 1996'da, Ankara 5. ağır Ceza Mahkemesi'nden istenilen MHP Ana Davası'nın gerekçeli kararında başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin isimlerinin yer aldığı sayfaların eksik olarak gönderildiği ortaya çıktı. Susurluk Skandalı'nda da yer alan
Abdullah Çatlı'nın 16 Mart katliamında atılan bombaları temin ettiği de ortaya çıktı.
Katliamın ardından Altay'ın Çatlı'yla telefonda görüşmüş olduğu Susurluk davasında ortaya çıkan başka bir gerçekti. Avukatlar belgeyi mahkemeye sundu. Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan
(MİT) tutanakların tamamını istedi. MİT bu isteği reddetti.
Avukatlar sonuç alınmaması üzerine "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildi. Avukat Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat kararı verildi. Avukatlar MİT'in belgeleri göndermeyi reddetmesi üzerine AİHM'e başvurdu.
KAYNAK: Bağımsız İletişim Ağı