İstanbul Gazi Mahallesi'nde 12 Mart 1995 tarihinde bir kahvenin taranmasıyla patlak veren, 23 kişinin ölümü, 100'ün üzerinde kişinin ise yaralanmasına neden olan "Gazi Olayları"nın üzerinden 14 yıl geçti. Olayın ardından 2,5 yıl sonra açılan dava sonucunda 20 sanık polis memurunun 18'i beraat ederken, 2'si ise aftan yararlandı.Susurluk sanığı özel timci Ayhan Çarkın'dan, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'a kadar birçok kişinin adının karıştığı katliam Ergenekon dosyasına da girdi. Olayın halen aydınlığa kavuşmadığını belirten davanın avukatlarından Behiç Aşçı, "Hükümetin, iktidar aygıtlarının bu işinin içinde olduğu bellidir. Bu kontrgerilla operasyonuydu, korundular. Kimlikler açığa çıkmadı" dedi.
Gazi olaylarının ilk kıvılcımı, Gazi Mahallesi İsmetpaşa Caddesi üzerindeki Hacı Bektaş-ı Veli Kültür ve Tanıtma Merkezi yakınında bulunan ve çoğunlukla Alevi'lerin gittiği Doğu, Dostlar ve Yavuz Kardeşler kıraathanelerinin, kimliği belirsiz kişiler tarafından taranmasıyla çakıldı. 34 TCJ 86 plakalı taksi ile olay yerine gelen saldırganlar, yaylım ateşine tuttukları Doğu Kıraathanesi'nde oturan Halil Kaya isimli vatandaşı öldürürken, gasp ettikleri taksinin şoförü Mesut Efe'yi de katledip aracının bagajına koydular. 13 kişinin yaralandığı bu olayın ardından polisin tutumunu protesto eden halk sokaklara döküldü. Polisin ateşli silah kullandığı ve iki gün süren olaylarda, 18 kişi öldü, 100'ün üzerinde kişi de yaralandı. Olayların Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'ne sıçramasıyla yapılan gösteride de 5 kişinin daha öldürülmesiyle birlikte polis kurşunuyla yaşamlarını yitirenlerin sayısı 23'e yükseldi.
Çiller Başbakan, Kozakçıoğlu valiydi Gazi Mahallesi Katliamı'nda Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu idi. Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı kahvehane taranmalarının Yeşil'in gerçekleştirdiği ve MİT elemanı Tarık Ümit'in ortadan kaybolması olayının üzerine gidilmemesi için "Yeşil"in böyle bir provokasyon yaptığını dile getirdiği açıklaması da Susurluk'un ardından defalarca gündeme geldi. Özel timci Ercan Ersoy, televizyon kanallarında Ayhan Çarkın'la birlikte Gazi Mahallesi'nde olduklarını açıklamıştı. Susurluk olayından dolayı DGM'de yargılanan özel timci Çarkın ve Oğuz Yorulmaz'ın Gazi Mahallesi'nde halkın üzerine ateş açtığını gösteren fotoğraflar da vardı.
Dava 2,5 yıl sonra açıldı
Gazi Katliamı Davası ise olaylardan 2,5 yıl sonra açıldı. Gaziosmanpaşa Savcılığı'nın olayla ilgili hazırladığı fezleke üzerine Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 polis hakkında, "Müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek" gerekçesiyle dava açtı. Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava, "Kamu güvenliğinin sağlanamayacağı" iddiasıyla bir süre sonra Trabzon'a gönderildi. Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davaya bakan Hakim Hüseyin İmamoğlu, sanık polisler hakkında, "Memurun Muhakematı Kanunu"na göre işlem yapılması görüşüyle davayı durdurdu. Durdurma kararına itiraz edilince dosya, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'ne gönderildi. 1. Ceza Dairesi, temyiz istemini reddetti ve dosyayı incelemeden Yargıtay Başsavcılığı'na gönderdi. Yargıtay Başsavcılığı ise, "Mahkemenin kararı, durma niteliğinde olmayıp görevsizlik kararı niteliğindedir, temyiz edilebilir" diyerek, Ceza Genel Kurulu'na başvurdu. Ceza Genel Kurulu, dosyayı tekrar Trabzon'a gönderdi. Bozma uyarınca "durdurma" kararına müdahil taraf itiraz edince, dosya en yakın il mahkemesi sıfatıyla Rize Ağır Ceza Mahkemesi'ne gitti. Rize'de oy çokluğuyla "durdurma" kararı kaldırılınca, dosya üçüncü kez Trabzon'a gönderildi. İstanbul, Rize, Trabzon ve Ankara arasında gidip gelen dava, iki buçuk yıl sonra ancak 16 Eylül 1997'de görülmeye başlanabildi. Katliam mağduru aileler tam 31 kere Trabzon'a gidip gelmek zorunda kaldı. Her gidiş-gelişlerde ise otobüsle giden mağdurlar, Trabzon yolu üzerinde saldırıya da maruz kaldı.
Önce tutuklandılar sonra tahliye edildiler
16 Eylül 1997 tarihinde görülen ilk duruşmada sanık polisler, Adem Albayrak, Metin Mehmet Gündoğan, Hamdi Özata, Hasan Yavuz, İsa Bostan, Sedat Özemir, Hayrulluh Şişman ve Metin Çakmaz hakkında tutuklama kararı verildi. Fotoğraflarla da teşhis edilen sanıklar, sonraki duruşmalarda tek tek tahliye edilirken, Gazi Katliamı Davası'nı karara bağlayan mahkeme heyeti, Dilek Aradan, Reis Kopal, Sezgin Engin ve Fevzi Tunç'u öldüren tutuklu sanık Adem Albayrak'ı toplam 6 yıl 8 ay, Zeynep Poyraz ve Mümtaz Kaya'yı öldüren Mehmet Gündoğan'ı ise 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Diğer sanıklar Hamdi Özata, Hasan Yavuz, İsa Bostan, Süleyman Memişçi, Sedat Özenir, Hayrullah Şişman, Ali Doğan, Metin Çakmaz, Yakup Murat, İbrahim Serdar, Orhan Durmuş, Mehmet Türk, Mustafa Keleş, Uğur Turan, Ahmet Türkmen, Selçuk Biçer, Ali Ulutaş ve Yetkin Korkut hakkında ise "kesin ve inandırıcı delil bulunamadığından" beraat kararı verildi.
Sanıklar aftan yararlandı, dava AİHM'e taşındı
Sanık 2 polis hakkında verilen hapis cezası ise Yargıtay 1. Ceza Mahkemesi tarafından, sanıklar lehine bozuldu. Toplam 20 polisin yargılandığı davada, 18 polisin beraatı istemi ise onandı. Yeniden görülen dava sonucunda, daha önce 6 yıl 8 ay hapis cezası alan Adem Albayrak'a 3 yıl 24 ay, Mehmet Gündoğan'a ise 1 yıl 8 ay ağır hapis cezası verildi. Temyiz kararını görüşen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nin, iki polis memuru hakkında 5 Aralık 2001'de verdiği toplam 4 yıl 32 ay hapis cezasını yerinde bularak onansa da sanıkların cezaları "Af yasası" uyarınca ertelendi. İç hukukun tükenmesi üzerine müdahil avukatları davayı, "Adil yargılanma hakkı ve yaşama hakkının ihlali" nedeniyle AİHM'e götürdü. AİHM 11 yıl önce Gazi Mahallesi ve Ümraniye'de 17 kişinin öldüğü olaylar nedeniyle suçlu bulduğu Türkiye'yi toplam 510 bin euro ödemeye mahkum etti.
Ergenekon Davası: Emir Veli Küçük'ten Gazi Mahallesi Katliamı aradan geçen 14 yılın ardından Ergenekon soruşturması kapsamında yeniden gündeme geldi. Ergenekon iddianamesinin 70. sayfasında 9 No'lu gizli tanık ifadesinde, Gazi Mahallesi katliamı emrinin, Ergenekon sanığı emekli Tümgeneral Veli Küçük tarafından verildiğine işaret ediyor. İddianamede "9 No'lu Gizli tanık ifadesinde: 1995 yılında ilimiz Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi Mahallesinde meydana gelen kahvehane tarama ve adam öldürme olaylarının bizzat Veli Küçük'ün talimatı ile gerçekleştirildiğini, Hablemitoğlu'nun öldürülmesi olayının yine Veli Küçük'ün talimatı ile yapıldığını beyan etmiştir" deniliyor. İddianamede ayrıca, "Sedat Peker ile Ergenekon ilişkisi" ile ilgili bölümde de Sedat Peker'in yaptığı konuşmalarda "Birde tutar kahve mahve tarattırırlar" dediği belirtildi. İddianamede "9 No'lu gizli tanık 1995 yılında Gazi mahallesindeki kahvehanenin taranması olayını Veli Küçük ile birlikte hareket eden Osman Gürbüz'ün gerçekleştirdiğini, aynı oluşum içersinde Sedat Peker'in de bulunduğunu beyan etmiştir" ifadeleri yer aldı.
'Adalet duygusunu sağlayan bir yargılama yapılmadı' Gazi Katliamı'nın müdahil avukatlarından Behiç Aşçı, yargılama sürecinin başından sonuna kadar olayı örtbas etmeye dönük olduğunu söyledi. 23 kişinin ölümüne neden olan bir katliamdan sadece 2 polisin ceza aldığını hatırlatan Aşçı, "Koca bir cadde taranıyor ve sadece iki polis ceza alıyor. Mantıklı değil. Davada ne provokasyonu başlatanlar, ne emir verenler, ne kahvehaneyi tarayanlar hakkında hiç bir soruşturma yapılmadı" diye konuştu. Olay gününe dair çeşitli iddiaların sürekli gündeme geldiğini belirten Aşçı, "Olayın olduğu gün 50 metre arayla polis araçlarının İsmet Paşa Caddesi'nde dolaştığı ve buna rağmen bir aracın caddeyi boydan boya tarayabilmesi, mahalleden çıkmak için yolu bulamayınca polis araçlarının yol gösterdiği iddiaları ise hiç soruşturulmadı" dedi.
AHİM kararının ardından yeniden bir yargılama yapılmadığını da aktaran Aşçı, AHİM kararının da ötesinde adalet duygusunu sağlayacak bir yargılamanın olmadığını söyledi. Olayın Ergenekon bağlantılarını da değerlendiren Aşçı, şunları söyledi, "Bunun bir kontrgerilla operasyonu olduğu çok açık. Bunu Veli Küçük mü yapmış başkası mı yapmış, Ergenekon işi mi daha büyük bir örgütlenme işi mi, buna dair bir yargılama olmadı. Ancak hükümetin, iktidar aygıtlarının bu işinin içinde olduğu bellidir. Bu kontrgerilla operasyonuydu, korundular. Kimlikler açığa çıkmadı."